Adalet Bakanı Gül: “Adil olmak, adil kalmak ve adil görünmek asıl vazifedir”
BAKAN GÜL, TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ’NİN (TAA) DÜZENLEDİĞİ YARIŞMALARDA DERECEYE GİREN HAKİM VE SAVCI ADAYLARININ ÖDÜL TÖRENİNE KATILDI.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, hakim ve savcı adaylarına adil yargılama vurgusu yaparak, “Adil olmak, adil kalmak ve adil görünmek asıl vazifedir. Doğrusu, yargının gerçek iş yükü de budur. Her zaman ve her koşulda hak ve adalet duygusuyla, doğrulukla, erdemle, evrensel değerlerle aynı hizada durmalısınız” dedi.
Bakan Gül, Türkiye Adalet Akademisi’nin (TAA) düzenlediği yarışmalarda dereceye giren hakim ve savcı adaylarının ödül törenine katıldı. Törende genç hakim ve savcılarla bir araya gelen Gül, her zaman adalet duygusuyla ve evrensel değerlerle aynı hizada durmaları gerektiğini vurguladı. Konuşmasında adil yargılama vurgusu yapan Bakan Gül, “Duruşma adil yargılamanın temelidir. Duruşma eğitimi ve bilgisi, yargılamanın üç sacayağını bütün olarak görmeyi sağlar. Vatandaşın adalete erişiminin her anlamda sağlanması, iddia-savunma-hüküm diyalektiğinin etkin bir şekilde hayata geçmesi ile mümkündür. Bunun mesleki inceliklerini de, mahkeme ve duruşma yönetimini de içerdiğini biliyorsunuz. Yine, zaman yönetimi de bu konunun bir parçasıdır. Duruşma belli gün ve saattedir. Sabah saatlerine yazılmış duruşma öğleden sonraya sarkıyorsa burada vatandaşın da, onu temsil eden avukatın da hakkını ihlal etmiş olursunuz. Bir yıl sonrasına duruşma günü verirseniz, adil yargılanmanın gereklerinden olan makul süre hakkını çiğnemiş olursunuz. Vatandaşla, dava taraflarıyla iletişim, sabır ve incelik ister; dikkat ve saygı gerektirir. Bunlar belki kitaplarda yazmaz ama işte pratik bilgilerle donatılmış verimli bir staj döneminde bunlarla karşılaşılabilirsiniz. Hukuk sisteminin iyi işlemesi, hukuk kurallarının etkinliği kadar, sistemi çalıştıran uygulamacıların doğruluk ve dürüstlük gibi değerleri bihakkın temsil etmesine bağlıdır. Hukuk sistemimizde hakimler, Anayasa ve kanunlardan aldıkları yetki çerçevesinde hür vicdanları ile evrensel değerleri şiar edinerek bağımsız ve tarafsız olarak görevlerini yürütürler. Yargı mensupları, bütün karar ve davranışlarında insan ve toplum hayatına doğrudan tesir edeceklerinin bilincinde olmalıdır. Yargı mensubunun toplum nezdindeki saygınlıklarının korunması, yargının itibarını da yükseltecektir, her hakim savcı bu şuuru taşımak durumundadır. Unutmayalım ki yargının ve yargı mensubunun itibarını korumak, yargının kendi iktidarındadır ve en başta kendi sorumluluğu altındadır. Bu noktada Türk Yargı Etiği Bildirgesi, yargının millete etik taahhüdü olarak müstesna bir yer tutmaktadır. Bu noktada adil olmak da, adil görünmek de önemlidir. Sosyal münasebetleriniz hem içinde yaşadığınız zamanda hem de gelecekte meslek vakarını korumalıdır. Hâkimin, savcının en büyük imtihanı da burada başlar” ifadelerini kullandı.
“Adil olmak, adil kalmak ve adil görünmek asıl vazifedir”
Toplumun huzur ve güven duygusunun teminatının adalet olduğunu belirten Gül, “Sizler belli sınavları aşarak, belli başarıları sağlayarak buralara geldiniz. Ancak asıl sınavınız meslek içinde, meslek süresince, hatta ömür boyu sürecek. Ödülü ‘adaleti tesis’ olan asıl büyük yarışmaya da meslek hayatınıza adım attığınız gün gireceksiniz. Dosyalar gelir geçer, evraklar tamamlanır, işler çıkar. Adil olmak, adil kalmak ve adil görünmek ise asıl vazifedir. Doğrusu, yargının gerçek iş yükü de budur. Her zaman ve her koşulda hak ve adalet duygusuyla, doğrulukla, erdemle, evrensel değerlerle aynı hizada durmalısınız. Hangi değerler veya hangi sembollerle aynı hizada durduğunuza dikkat etmezseniz, durumu ve haklılığınızı izah mecburiyetinde kalırsınız. En iyisi izah gerektiren her hal ve ortamdan uzak durmaktır. Toplumların huzur ve güven duygusunun teminatı adalettir. Bu topraklarda adalete duyulan hürmet, ‘Adalet mülkün temelidir’ sözüyle hafızalara işlenmiştir. Türk yargısı, böylesi bir kültürel kodun üzerinde yükselmektedir. Milletimizin gönlünde hakimin, savcının yeri her zaman ayrıdır. Hepiniz yarın-öbür gün göreve yeni başlayan genç bir hakim-savcı olarak halkın sevgisi, saygısı, engin alicenaplığı ile karşılaşacaksınız. İlk günlerin heyecanını da yine bu sayede aşacaksınız. Hakime-savcıya duyulan bu derin hürmet ve sevgi, toplumsal adalet duygusunun güzel bir tezahürüdür. O halde bu mesleğe duyulan bilgelik dolu saygıyı muhafaza edecek tedbirleri bir an olsun gündemimizden çıkarmamalıyız. Unutmayın; sizin itibarınızı sizden başka koruyacak yoktur” şeklinde konuştu.
Aklını kiraya vermiş, vicdanını hukuk dışında bir merci ya da kişiye emanet etmiş kişinin yargı mensubu olamayacağının altını çizen Gül, şöyle devam etti:
“Tarafsızlığın ve bağımsızlığın temel şartı aklı ve vicdanı hür bireyler olarak, bu mesleği yalnızca hukuka, anayasaya ve kanunlara bağlılıkla sürdürmektedir. Türkiye FETÖ’nün aklını kiraya vermiş militanlarından çok çekti. Onların bağımsız yargıda açtığı yaraları halen tümüyle sarabilmiş değiliz. Adaletin, ancak ve sadece ona sadakat gösterenlerin ellerinde yükselebileceğini milletçe tecrübe ettik. Adalet, hukuka bağlılık dışında her türlü bağlılığı reddeden hakiki hukukçuların sayesinde tecelli edecektir. Her platformda söyledim, yine söyleyeceğim: Yargının yegane ideolojisi adalettir. Anayasamızda mahkemeler; şu grubun, bu zümrenin adına demiyor, millet adına karar verir diyor; sadece millet adına. Başka fihristlerin, başka hedeflerin etkisi altına girmenin, yargıya verdiği tahribatı hep beraber gördük. Bu acı tecrübeden ve kararlılıkla devam eden mücadele sürecinden çıkarmamız gereken dersler de vardır. Bana göre bu derslerin en başında, yargının gerçek anlamda bağımsızlık ve tarafsızlığının ne kadar kıymetli olduğu gelir. Aklını kiraya vermiş, vicdanını hukuk dışında bir merci ya da kişiye emanet etmiş kişi yargı mensubu olamaz. Adalet insanlığın en yüce erdemidir. Toplumu bir arada tutan ortak değer adalettir. Devletin bütün fonksiyonları gibi Yargının da temeli millettir. Yargı, milletin yargısıdır; Türk milleti adına karar vermektedir. Yargı ele geçirilecek bir merci değil, el değmeyecek bir mercidir. Yargı, adalet arayan herkesin en nihayetinde sığınacağı tek limandır. Bu yönüyle bağımsızlık ve tarafsızlık içinde hiç kimsenin dosyanıza, aklınıza, vicdanınıza tesir etmesine müsaade etmeyiniz. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde yargı yetkisi mahkemelerindir. Hakim ve savcılarımız ister hukuk davası, ister ceza davası olsun, kararlarını bağımsız ve tarafsız olarak Milletimiz adına vermektedir. Kimse anayasadan ve kanunlardan almadığı yetkiyi kullanamaz. Kimsenin mahkemeleri etkilemeye veya tesir altında tutmaya hakkı ve yetkisi yoktur. Adaletin tecelli edeceği yer bağımsız ve tarafsız mahkemelerdir, hakim ve savcılarımızın aklı ve temiz vicdanıdır. Milletimiz nezdinde, adalet nezdinde adil karardan daha üstün bir değer yoktur.”
Adaletin ancak anayasanın işaret ettiği kurumlar ve kurallarla aranması gerektiğini söyleyen Gül, “Hukuk devleti, her türlü kamusal faaliyetin sınırını hukukun belirlediği rejimdir. Hukuk devleti hakların ve yükümlülüklerin öngörülebilir güvencelere bağlı olduğu devlettir. Sürprizin, istisnanın, kuralsızlığın hükümferma olduğu bir rejim değil, güvenin, güvenliğin ve huzurun hakim olduğu bir rejimdir. Vatandaşın güven duygusu, huzuru ve güvenliği en başta varlığına ve haklarına saygıyla sağlanır. Hukuk devleti, aynı zamanda her taşın yerinde ağır olduğu bir rejimin adıdır. Yasama kuralı koyar, yürütme onu hayata geçirir, yargı da denge ve denetim işlevi görür. Yargı milletin, toplumun ve vatandaşların hukukunu korumada kritik bir görevi yerine getirir. Hukuk devleti düzeninde adaletin kapısı her zaman ve her koşulda açıktır. Savcılar her ciddi olayın ve iddianın takipçisi olur. İddiası olan herkesin başvuracağı yer de adliyedir, savcılık makamıdır. Adalet, ancak anayasanın işaret ettiği kurumlar ve kurallarla aranmalıdır. Bağımsız mahkemelerin vereceği hükme tesir edebilecek, tavsiye veya telkin anlamına gelebilecek dolaylı-dolaysız her türlü açıklamadan kaçınmak gerekir. Bu, Anayasa’nın açık emridir. Adalet, mahkeme salonlarında tecelli eder, hakimin hükmünde hayat bulur. Bunun dışındaki her arayış beyhudedir, büyük yanılgıdır. Beğenmeyebiliriz, eleştirebiliriz, demokratik tepki de ortaya koyabiliriz, ilgili taraflar hukuki yollara da başvurabilir. Ama bunların hepsi yargı kararına saygı çerçevesinde olmalıdır. Eğer hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, delilden sanığa giden yargı yolunu benimsemeliyiz, içselleştirmeliyiz. Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını benimsemeliyiz, içselleştirmeliyiz. Sanığın kesin hüküm olmadan damgalanmama hakkını, mağdurun da mahremiyet ve ifşa edilmeme hakkını benimsemeliyiz, içselleştirmeliyiz” dedi.
“En büyük gücümüz adaletin kendisidir”
Suçun kim tarafından işlendiği değil, dosyadaki delilin önemli olduğunu vurgulayan Bakan Gül, “Adalet figürünün gözü kapalıdır. Bu figürün gözünün açılmasına müsaade etmeyiniz, meslek hayatınızda. Hangi suç kim tarafından işlenirse işlensin, failin, dini, dili, rengi ne olursa olsun yargı mensubu dosyasındaki delile bakar. Ne dosyadan ne de delilden haberi olmayanların oluşturduğu yaygın kampanya adil kararınızı etkilemesin. Bu kabil kampanyaların adaletin tecellisine bir faydası olmadığı gibi, yargıyı yıpratma gayretlerine hizmet ettiği de açıktır. Çünkü şunu biliyoruz ki; ister mağdur, ister suçlu hakkında yürütülsün kampanya ile oluşan peşin hüküm; delile ve gerekçeye dayanan adil kararın yerini asla tutmaz. Filanın hoşuna gitsin diye karar verilmez, hakikat ve adalet bunu gerektirdiği için karar verilir. Ve verdiğiniz karar taraflar açısından “ben olsaydım aynı kararı verirdim” dedirtebiliyorsa kalpleri tatmin eder. Yargısal kararların denetimi kendi içinde yürümektedir. Türkiye’de işleyen bir yargı sistemi vardır. Dereceden istinafa, oradan Yargıtay’a hak arama yolları, itiraz yolları, kanun yolları açıktır; ihlal yönünden AYM’den AİHM’e kadar açıktır. Bilerek veya bilmeyerek yargıya karşı ‘yargısız infaz’ sonucu doğuracak her türlü girişimi başarısız kılacak olan milletimize yaşatacağımız ‘adalet’ duygusudur. En büyük gücümüz adaletin kendisidir ve vereceğiniz adil karardır. Zira milletimizin yargı teşkilatından yegane beklentisi adil kararın makul sürede verilmesidir” diye konuştu.
“Bu ülkede 84 milyon eşit vatandaş, birlikte Türkiye’yiz”
Adaletin hak ve eşitliğin güvencesi olduğunu belirten Gül, “Bugün bu toplantıda buluşmamıza vesile olan uygulama yarışmalarının bir başka konu başlığı da insan hakları idi. Bu konuyu seçen arkadaşlarımıza özellikle teşekkür ediyorum. Çünkü insan hakları konusuna kapı açmak için her fırsatı gözeten ve değerlendiren bir yaklaşıma sahibiz. Çünkü ‘güven veren adalet’ vizyonumuzun kurucu unsuru insandır. Bu ülkede 84 milyon eşit vatandaş; birlikte Türkiye’yiz. Bu ülkenin adaletinde; insan onuru vardır, insan hak ve özgürlükleri vardır; kanun önünde eşitlik vardır; milleti bir bütün olarak kucaklamak vardır. Biz, insanı adaletin nesnesi değil, öznesi haline getirmeyi hedefledik. Bu hedef doğrultusunda, toplumun her kesiminin, istisnasız bütün vatandaşlarımızın hukukuna sahip çıkmaktan, farklılıklarımızı bereketli bir zenginlik olarak görmekten asla vazgeçmeyiz. Herkes öz varlığını, inancını, kimliğini ve kişiliğini yaşam tarzına yansıtmak hakkına sahiptir. Kimseye karşı dünya görüşü, inancı, tercihleri ve kıyafetinden dolayı ayrımcılık yapılamaz. Adalet, hak ve eşitliğin güvencesidir. Bu nedenle Türkiye’nin yönü daima reformdur, insan haklarının geliştirilmesidir, hukukun üstünlüğüdür, hukuk güvenliğidir. Biz bu mevziyi asla terk etmeyeceğiz. O yüzden daha fazla demokrasi diyoruz, yeni anayasa diyoruz, o yüzden özgür birey diyoruz, güçlü toplum diyoruz ve demeye de devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.